(Mûsâ aleyhisselâm, bir gün kendi kendine,
Düşünüp, şu şekilde duâ etti Rabbine:
(Cennette, benim komşum her kimse yâ ilâhî!
Bildir de, onu bulup tanıyayım ben dahî.)
Buyurdu ki: (Yâ Mûsâ, falanca beldeye var.
Çarşının girişinde, bir "kasap dükkânı" var.
O dükkânın sâhibi, gâyet iyi bir zâttır.
Cennette senin komşun, o "kasap" olacaktır.)
Mûsâ aleyhisselâm, "Onu görmek" üzere,
Çıktı memleketinden, vâsıl oldu o yere.
Hânesine giderek, buyurdu: (Ey kişi, ben,
Misâfir geldim sana, e er kabûl edersen.)
Kasap, Mûsâ Nebî'yi tanımıyordu, fakat,
(Hoş geldiniz!) diyerek, eyledi çok iltifât.
Baş köşeye oturtup, eyledi izzet, ikrâm.
Sonra izin isteyip, işine etti devâm.
Önce mutfa a girip, "Et pişirdi" ocakta.
Ve onu, lokma lokma ayırdı oracıkta.
Ve asılı bir “Zembil" var idi ayriyeten.
Yavaş ve dikkatlice, indirdi onu hemen.
Mûsâ Nebî baktı ki, içinde bir “Kadın" var.
Çok yaşlı, pîr-i fâni, tâkatsiz bir ihtiyar.
Kirletti i bezleri, çıkartarak ilk önce,
Yeni, temiz bezlerle de iştirdi güzelce.
Yedirdi o etleri sonra o ihtiyâra.
O, sevinip birşeyler mırıldandı o ara.
Hizmetini bitirip, astı tekrar yerine.
Ve Mûsâ Peygamberin yanına geldi yine.
Mûsâ aleyhisselâm, sordu ki: (Bu zembilin,
Merak ettim sırrını, bana da söyler misin.)
Dedi: (Benim annemdir zembilde gördü ünüz.
Yaşlıdır, ona böyle bakarım gece gündüz.
Zîrâ başka evlâdı yoktur hizmet edecek.
Her türlü hizmetini, ben yaparım severek.)
Buyurdu ki: (Sen onun temizlik hizmetini,
Yapıp da, lokma lokma yedirince etini,
Annenin dudakları oynadı, bir şey dedi.
Sen ise "Âmîn" dedin, söyledi i ne idi?)
Dedi ki: (Ben annemin hizmetini görünce,
Pek fazla memnun olup, duâ eder gönlünce.
"Onu, Mûsâ Nebî'ye komşu et yâ ilâhî!"
Diyerek duâ eder, "Âmîn" derim ben dahî.)
Mûsâ Nebî o zaman buyurdu: (Mûsâ benim.
Bu hâlinden ötürü, seni tebrîk ederim.
Annene böyle hizmet etti inden ihlâsla,
Beni, seni görmeye gönderdi Hak teâlâ.
Annenin duâsını kabûl etti Rabbimiz.
Cennette, senin ile “Komşu” olduk ikimiz.)